Yazar arşivi Uzm. Fzt. Onur Ertuğrul

Lenfödem Tedavisi ve Manuel Lenf Drenajı

Lenfödem Nedir?

Lenfödem tedavisi, evde fizik tedaviye en sık başvurulan problemlerden biridir. Lenfödem, lenfatik sistemin bozulmuş akıştan kaynaklı bir veya birden fazla uzuvun şişmesidir. Lenfatik sistem, vücuttaki proteinlerden, lipidlerden ve atık ürünlerden fazla miktarda lenf sıvısı toplamak için vücuttaki bir damarlar (lenf damarları) ağıdır. Bu sıvı daha sonra atık ürünleri filtreleyen ve lenfosit adı verilen enfeksiyonla mücadele eden hücreleri içeren lenf düğümlerine taşınır. Lenf damarlarındaki fazla sıvı sonunda kan dolaşımına geri döner. Lenf damarları bloke edildiğinde veya lenf sıvısını dokulardan uzağa taşıyamadığında lokal şişmeler (lenfödem) ortaya çıkar. Genellikle tek bir kol veya bacağı etkiler, nadir durumlarda her iki uzuv da etkilenir.

Lenfödem Tipleri

Primer (Genetik) Lenfödem

Lenf damarlarının anatomik olarak anormalliğinin bir sonucudur. Nadir görülen kalıtsal bir durumdur. Primer lenfödem lenfatik damarlarda anormal oluşuma sebep veren genetik bir mutasyonun sonucudur. Hastalık doğumdan itibaren mevcut iken, semptomlar hayatın ilerleyen dönemlerine kadar ortaya çıkmayabilir. Primer lenfödem üç kategoriye ayrılmıştır ve semptomlar ortaya çıktığında yaşa bağlıdır.

Lenfödem Tarda: Semptomlar 35 yaşından sonra ortaya çıkar ve diğer iki formdan daha nadir görülür.

Konjenital Lenfödem: Semptom olarak çoğunlukla doğumdaki kadınları %20 yaygınlıkla etkiler. Bu grupbun da içindeki küçük bir grup, milroy hastalığı olarak bilinen genetik bir hastalık gösterir.

Praecox Lenfödem: Doğum ile 35 yaş arasında görülür ve birincil lenfödemin en sık görülen halidir. Semptomlar genellikle ergenlik dönemindeki kadınlarda görülür.

Sekonder (Edinilmiş) Lenfödem

Lenf damarlarının ve düğümlerinin tespit edilebilir bir hasarından veya tıkanmasından kaynaklanan bir durumdur. Tıkanma lenf sıvısının boşalmasını önler dolayısıyla sıvı birikmesi şişmeye neden olur. Kanser, kanser tedavileri yahut bacak ülserleri gibi durumlar ikincil lenfödem örnekleridir. Şayet tedavi edilmezse kalıcı doku değişiklikleri oluşabilir.

Sekonder lenfödem, çoğunlukla ameliyatla ortaya çıkan lenfatik damarların ve düğümlerin tıkanması veya derin kesik, yanıklar, radyasyon, damar sıyırma veya vücuttaki travmatik bir olaydan kaynaklanır. Meme kanseri gelişmiş ülkelerdeki en yaygın sekonder lenfödemle ilişkisi olan kanser türüdür. Meme kanserinden kurtulan her 5 kadından birinde lenfödem gelişir. Baş ve boyun kanserinde, lenfatik ve yumuşak doku problemleri, tedavi bitimini takip eden 18 ay boyunca %90 oranında, iç, dış veya kombine ödem yaşar.

Lipoödemli olan hastalar çoğunlukla mevcut lenf damarlarını yağ kümeleri bloke edecek kadar büyüdüğünde sekonder lenfödem geçirir.

Lenfödem Risk Faktörleri

  • Lenf bezlerinin çıkarılması 
  • Lenf sıvıları akışını tıkayan lezyonlar
  • Fazla kilo veya obezite
  • Diyabet
  • Enfeksiyon
  • Radyasyon yoluyla lenf damarlarının lümenini yok eden skar dokusu
  • Ameliyat ve sonrası gelişen enflamasyon
  • Artan yaş
  • Zayıf beslenme
  • Kanser hastalığı sırasında ve/ya bitiminden sonraki dönem
  • Kemoterapi ve/ya radyasyon tedavisi
  • Yetersiz fiziksel aktivite

Lenfödem Belirtileri

  • Kollar, bacaklar, cinsel organlar, yüz, boyun, göğüs duvarı ve ağız boşluğu dahil şişlik. Tüm uzuv veya sadece parça parça halde olabilir. Büyük olasılıkla tek taraflıdır, ancak bazen iki taraflı da olabilir.
  • İlgili uzuvda ağırlık veya gerginlik
  • İlgili uzuvdaki tekrarlayan enfeksiyonlar
  • Şişlik ve doku değişikliği sebebiyle eklemlerde kısıtlı hareket
  • Cildin sertleşmesi, renk değişimi, kalınlaşması, gerginliğe sahip olması
  • Bacaklarda yanma hissi, el ve ayaklarda duyu bozuklukları
  • Saç dökülmesi
  • Uyku kaybı
  • Fibrozis ödem çukur
  • Belirtiler sıcak havalarda, adet dönemlerinde ve uzuv bağımlı pozisyonda bırakılmışsa artabilir.
  • Birincil ve bağırsaktaki semptomlar; abdominal şişkinlik, ishal ve yağlı yiyeceklerin intoleransı
  • Giysi, bilezik, saat, yüzük, ayakkabı, çorap gibi eşyaların dar gelmesi, iz bırakması
  • Kare şeklinde parmak görünümü

Lenfödem Evreleri

Ön aşama

  • Hasta, lenfatik damarların yaralanmasına bağlı olarak lenfödem gelişimi için “riskli” kabul edilir, ancak dışarıdan ödem semptomları göstermez.
  • Sentinel lenf nodu biyopsisi ve/veya radyasyon geçirmiş ancak henüz şişlik oluşmamış meme kanseri hastalarını içerir.
  • Lenfatik taşıma kapasitesi azalmış hastalarda, lenfatik aşırı yüklenmeye başlar ve bunun sonucunda da ödem oluşmasına yatkın hale getirir.

Evre 1: Lenfödemin bu aşamasında hastalardan kendiliğinden geri dönüş alınabilir.

  • Bir uzvun diğerinden daha şiş yapıda olduğu gözlemlenir.
  • Hareket zorluğu ve esneklik sorunu oluşur.
  • Çukur ödemi oluşur. Bölgeye baskı uygulandığında yavaşça normale dönen bir çukur oluşur.
  • Bu aşamada şişen yer yumuşaktır. Ancak ağrı ve hassasiyet vardır.

Evre 2: Evre 2 lenfödemde ödem, artık kendiliğinden gerilemez; ancak uygun tedaviyle kontrol altına alınabilir ve semptomlarda belirgin azalma sağlanabilir.

  • Ödem hacmi arttıkça cilt ve doku kalınlaşması meydana gelir.
  • Çukurlaşmayan ödem oluşur.
  • Doku fibrozu ciltte ve alttaki dokularda sertleşmiş lekeler oluşturur.

Evre 3: Lenfostatik fil hastalığı adı ile bilinir.

  • Etkilenen bölgede fazladan ağırlık taşıma hissi olur.
  • Günlük aktiviteler yerine getirilemez.
  • Dokuda iltihaplanma/selülit oluşur.
  • Cilt renk değiştirir ve kurur ve/ya pul pul olur.
  • Uzuvlarda lenfödem lobülleri oluşur.
  • Lenf sıvısı, açılan cildin çatlaklarından akar.
  • Cildin açılmış olan çatlaklarında mantar enfeksiyonları olur.
  • Çukur kalan ödemler (pitting ödemi)

Lenf Ödem Tedavisi

Lenfödem ilerleyici bir hastalıktır ve erken teşhis çok önemlidir. Ömür boyu süren ve genellikle güçten düşürüp hareket kısıtlamasını durdurmak için teşhis ve tedavi etmek zaruridir. Hasta lenfödem tedavisi ve yöntemleri konusunda uzman fizyoterapiste başvurmalıdır.

Bu tedavi genel anlamda 2 fazdan oluşur. Faz 1 günlük olarak yapılan boşaltma fazıdır. Kompresyon tedavisi ile desteklenir. Bu da bandaj ile sağlanır. Faz 2 ise koruma fazıdır. Tedavinin kalıcılığı ara ara yapılan koruyucu seanslar ile desteklenebilir.

Manuel Lenf Drenajı

Manuel lenf drenajı (MLD) şişmiş olan lenf düğümlerinin tedavisi için bulunmuş bir tekniktir. Lenfatik sıvının, şişmiş olan uzuvdan dışarı doğru hareketine yardımcı olacak olan hassas bir cilt germe masajıdır. Geleneksel masajlarla karıştırılmamalıdır. Çünkü geleneksel masaj yöntemleri tam tersi ödemi arttırabilir. MLD, lenfatik sıvının akışına yardım etmek için lenf damarlarına yapılır. Öncelikle vücudunuzun ödemden etkilenmemiş kısımlarına uygulanır ki sıvının etkilenen bölgeden çıkmasını ve bölgedeki tıkanıklığın giderilmesini sağlar. İlave olarak lenfatiklerden çıkan lenf sıvısı akışını hızlandırır ve çalışan lenf toplayıcılarının açılmasına ve sıvının taşınmasına yardımcı olur.

  • Lenf düğümlerini uyarmayı ve aktivitelerini arttırmak için lenfatiklerin ritmik kasılmalarını arttırmayı amaçlar. Böylelikle duygun lenfatik sıvı yeniden yönlendirilebilir.
  • MLD dört ana vuruştan oluşur; sabit daireler, kepçe tekniği, pompa tekniği ve döner teknik.
  • Hem önleyici tedavi hem de postoperatif rehabilitasyon tedavisi olarak etkilidir.
  • MLD ayrıca derin ve yüzeysel damarlarda kan akışını artırır.
  • Lenfödem dışında MLD, travma sonrası ve ameliyat sonrası ödem ve fizik tedavi gerektiren durumlarda faydalı olur.
  • Tedavi edilen bölgeye bağlı olarak vücutta farklı el hareketleri kullanılır. Fibroz tedavisini de içerir.
  • Cilt yağları kullanılmadan, geçiş basıncındaki değişiklikleri sürdürmek için el hareketleri ile spesifik bir yönde gidilir.
  • Basınç, lenfatik drenajı desteklemek amacıyla alttaki dokuya göre değiştirilir.
  • Fizik tedavide uygulunan uzuv mobilizasyonu ve gevşetme teknikleri, lenfatik drenaj ile birleştirilir.

Lenfödem Bandajlaması

Lenfödem bandajlaması, lenf sıvısının dokularda birikmesini önlemek için yapılan kontrollü bir sargılama işlemidir. Bandaj, el veya bacak gibi şiş olan bölgeye özel bandajlarla uygulanır. Bu uygulama lenfödem fizyoterapisti tarafından yapılmalıdır. Normal bandajlarla yapılabilecek rastgele uygulamalar hastaya ciddi zarar verebilir. Amaç, lenf sıvısını vücudun çalışır durumdaki lenf yollarına doğru yönlendirmektir. Bu yöntemin gerekliliğine hekim veya lenfödem fizyoterapisti karar verir.

Lenfödem Tedavisi Gerektirebilecek Hastalıklar

  • Meme kanseri: lenf nodlarının alınması veya radyoterapi sonrası gibi durumlar neticesinde kolda ödem görülmesi
  • Jinekolojik kanser cerrahileri sonrası
  • Fil hastalığı
  • RSDS (Refleks sempatik distrofi sendromu)
  • Progresif sistemik skleroz
  • Kazalar, kırıklar, spor yaralanmaları
  • Romatizma, romatizmal hastalıklar
  • Lenfoma
  • Lipödem

Estetik Cerrahiler Sonrası Lenfödem

Estetik cerrahiler sonrasında lenfödem gelişmesi tedavi edilmesi gereken bir komplikasyondur. Bu durum, cerrahi sırasında lenf damarlarının hasar görmesi veya lenfatik drenajın bozulması sonucu ortaya çıkar. Estetik cerrahi sonrası lenfödem, her zaman cerrahi bir hataya işaret etmez. Bazı durumlarda cerrahi teknikle ilişkili bir risk faktörü olarak kabul edilir.

Lenfödem Ortaya Çıkartabilecek Estetik Cerrahiler

  • Liposuction
  • Abdominoplasti (karın germe)
  • Meme küçültme
  • Meme büyütme
  • Meme rekonstrüksiyonu
  • Brachioplasti (kol germe)
  • Uyluk germe (thigh lift)
  • Yüz germe (face lift)
  • Boyun germe
  • Çene altı liposuction
  • Göz kapağı estetiği (blefaroplasti)
  • Burun estetiği (rinoplasti)
  • Kalça germe (gluteal lift)
  • Brazilian Butt Lift (BBL)
  • Gluteal yağ enjeksiyonu
  • Vücut şekillendirme operasyonları (body contouring)
  • Lazer lipoliz
  • Kombine estetik cerrahiler (örneğin mommy makeover)

Evde Lenfödem Tedavisi, Evde Manuel Lenf Drenajı

MDL yani manuel lenf drenajı, evde veya otelde uygulanabilen bir yöntemdir. Elle yapılan bu masaj uygulamasında şişlik drene edilir. Sadece bandajlama gerektiği durumlarda ekipman kullanılır ve bu ekipmanlar tanışanabilirdirler. Başarı oranı yüksek bir uygulamadır. Evde lenödem tedavisi için iletişim sayfamızdan ulaşıp, fizyoterapistlerimizden bilgi alabilir, randevu oluşturabilirsiniz.

MS hastalığında yeni umut: COVID-19 aşısında kullanılan mRNA yöntemi MS için de uygulanacak

BioNTech CEO’su Uğur Şahin, bir mRNA aşısının multipl sklerozda (MS) da işe yaradığını gösteren yeni bir araştırma yayınladı.

Uğur Şahin’in ekibi, MS’in farelerde, MS ile alakalı bir otoantijeni kodlayan bir mRNA aşısının hasta olan hayvanlarda belirtileri iyileştirdiğini ve MS’in erken dönemdeki belirtilerini gösteren farelerde hastalığın ilerlemesini önlediğini kanıtladı. Sonuçlar dünyaca ünlü Science dergisinde yayınlandı.

MS, bağışıklık sisteminin beyindeki ve omurilikteki sinir hücrelerini saran koruyucu miyelin kılıfına saldırdığında ortaya çıkan bir hastalıktır. Güncel tedaviler, bağışıklık sisteminin sistematik olarak baskılanması üzerinedir. Fakat bu MS’i kontrol altında tutsa dahi, aynı zamanda hastalar enfeksiyonlara karşı savunmasız kalır.

Uğur Şahin, ekibi ve Mainz Johannes Gutenberg Üniversitesi’ndeki bilim insanlarıyla birlikte, bir mRNA aşısının, bağışıklık sisteminin normal bağışıklık fonksiyonlarını bozmadan, MS ile ilgili proteinleri tolere etmesine yardımcı olacak şekilde çalışabileceğini varsaydı.

Ekip, yağlı maddelerdeki MS’e neden olan antijenlerin genetik bilgi kodlamasını sarmalayan bir mRNA adayı buldu. Benzer bir lipid nanopartikülü, COVID-19 mRNA materyalini antijen proteininin üretildiği hedef hücrelere ulaşana kadar korumak için COVID-19 aşısında da kullanılmıştı.

Ekip, insanlardaki MS için bir örnek olan otoimmün ensefalomiyelitli farelerde, aşının, çok yüksek antijen konsantrasyonlarında verildiğinde bile bağışıklık tepkisini tetiklemeden, lenfoid antijen sunan hücreler tarafından işlendiğini buldu. Aşının yapıldığı hayvanlarda koruyucu bir bağışıklık bastırma belirtisi göstermediğini belirtti.

Aşı, farelerde MS’in tüm klinik belirtilerini bloke ederken, kontrol hayvanları hastalığın tipik semptomlarını yaşadı. Ekip, kuyrukta felç gibi küçük hastalık belirtileri görüldüğünde mRNA aşısına başlanan farelerde, tedavinin hastalığın ilerlemesini engellediğini ve farelerin motor becerilerini geri kazandığını açıkladı.

Tedavi edilen farelerde, beyin ve omurilikte daha düşük seviyelerde infiltre ve antijene özgü CD4 + T hücreleri gözlemlendi ve dalaktaki T hücreleri, bağışıklık hücrelerinin girebilmesi için kritik olan bazı belirteçlerin merkezi sinir sisteminde düşük seviyede oluştuğunu gösterdi.

İlave olarak tedavi düzenleyici T hücrelerinin ve/ya Treg hücrelerinin genişlemesine yol açtı. Bu çalışmadaki en önemli bilgiydi çünkü MS, spesifik kendi antijenlerinin bir hastadan diğerine farklılık gösteren karmaşık bir hastalıktır. Ancak araştırmacılar, yazıda Treg hücrelerinin iltihaplı dokudaki diğer antijenlere karşı T hücrelerini baskılayan daha genel bir “seyirci toleransı” sunduğunu açıkladı.

MRNA teknolojisi, aşı alanında devrim olarak adlandırılıyor. BioNTech’in COVID-19 aşısı Comirnaty’nin, 3. faz denemesinde COVID-19’u önlemede %95 etkinlik gösterdiği ve bunun da bulaşıcı hastalıkta mRNA uygulamasının başarısının daha da artacağına bir işaretti.

Uğur Şahin, mRNA fikrini kanser immünoterapisine çevirmek için BioNTech’i kurdu, ancak pandeminin ortasında bu teknolojiyi COVID-19 için kullandı. Şimdi Şahin ve arkadaşları, araştırmalarının mRNA aşılarının MS tedavisinde umut vaat ettiğini gösterdiğine inanıyor.

COVID-19’un gösterdiği gibi, mRNA aşıları hızlı bir şekilde tasarlanabilir ve mRNA hemen hemen her otoantijeni kodlayabilir. Araştırmacılar, “Bu nedenle, kişiselleştirilmiş kanser aşıları ortamında başarıyla uygulanan tedaviye benzer şekilde, bireysel hastaların hastalığa neden olan antijenleri için tedaviyi uyarlamak düşünülebilir” diye yazdı. MRNA’ların kombinasyonunun daha karmaşık otoimmün hastalıkların kontrolünü sağlayabileceğini öne sürdüler.

COVID-19 Sonrası Fizik Tedavi

2020 yılı bizim için bir çok felaketle başladı. Bunlardan en kötüsü de COVID-19 veya koronavirüs olarak da bilinen yeni bir SARS virüsü olan SARS-CoV-2. (SARS-CoV-2 virüsünün yaptığı hastalığı COVID-19 olarak tanımlıyoruz.) Koronavirüsün hastalar, sağlık sistemlerimiz ve toplumumuz üzerinde ne gibi bir etkisi olacağını bilmiyorduk. Virüs hızla yayıldı ve koronavirüs hastalığı hızla bir pandemiye dönüştü.

Doğal olarak ilk odak noktası hastanede yatan, akut ve ağır hastaların tedavisiydi. COVID-19 hastalarının akut vakalarının ilk dalgasının atlatılmasıyla beraber buzdağının görünmeyen yüzünü gördük. İyileşen hastalard hastalığın neden olduğu kısa ve uzun vadeli etkileri farkettik. Bu etkilerin tedavisi için büyük bir emek gerekiyor. Bu durumda karşımıza rehabilitasyon bilimi çıkıyor. Hastalardaki kısa ve uzun dönem etkilerin silinmesinde fizyoterapistler kilit rol oynuyor.

Koronavirüs Sonrası Semptomlar

Hastalar internet ortamında yorgunluk, kas güçsüzlüğü, nefes darlığı ve yaşam kalitesinde düşüş gibi problemlerden bahsetse de konu hakkında şu ana kadar çok fazla bilimsel makale yayınlanmış değil. Bir çalışmaya göre COVID-19 geçirmiş ve iyileşmiş hastaların erken dönem değerlendirmesinde hastaların yarısında nefes darlığı ve yorgunluk, 4 de 1’inde göğüs ve eklem ağrısı görülmeye devam edilmiş.

Fizyoterapistlerin Koronavirüs atlatmış hastalarda olan rolü

Royal Dutch Society for Physiotherapy COVID-19 sonrası hastalardaki önerilerle ilgili olarak yayınladığı makalede “Fizyoterapist, günlük fiziksel işlevlerinde kısıtlamalar yaşayan COVID-19 hastalarının rehabilitasyonunda kilit bir rol oynayabilir” açıklaması yapıyor.

Hastaneden taburcu olduktan veya evde tedaviden sonraki ilk altı hafta  

COVID-19 sonrası fizyoterapiste başvurma

Hastaneden taburcu edilen hastalar genellikle günlük yaşam aktivitelerini kademeli olarak artırma tavsiyesi alırlar ve evde yapmaları için fonksiyonel fiziksel egzersizler verilir. 

Fizyoterapist tarafından COVID-19 sonrası hasta değerlendirmesi – ilk konsültasyon

Öneriler, hastaneden taburcu olduktan sonraki ilk 2 hafta içinde veya semptomlar azaldıktan sonra fizyoterapisle iletişime geçilmesini öngörmektedir. Bu ilk danışma, telefonla veya görüntülü görüşmeyle yapılabilir. Fizyoterapistin hastanın durumuna dair temel bilgiye sahip olamasını sağlayacaktır. Taburcu olduktan sonraki ilk altı hafta boyunca sevk edilen hastalar henüz bir egzersiz testi ve / veya işlev testi yapılmadığı için, terapist hastanın durumunu farklı bir şekilde belirlemelidir. Konumlandırma beyanı, WHO Uluslararası İşlevsellik, Engellilik ve Sağlık Sınıflandırması (WHO-ICF) modelinin tüm alanlarının kullanımını öngörmektedir. Kullanılan klinik sonuç ölçütleri şunlardır:  

  • Hastaya Özgü İşlev Ölçeği (PSFS)
  • Fiziksel aktivite öncesinde, sırasında ve sonrasında oksijen satürasyonu ve kalp atış hızı frekansı
  • Fiziksel aktivite öncesinde, sırasında ve sonrasında, Nefes Darlığı ve Yorgunluk için Borg Ölçeği CR10

Ayrıca, bir hastanın yoğun bakım ünitesine kabul edilip edilmediğini ve bu hastalar genellikle çok düşük egzersiz toleransına sahip olduğundan, Yoğun Bakım Sonrası Sendromu (PICS) belirtileri gösterip göstermediğini hesaba katmak önemlidir. Diğer bir önemli faktör, muhtemelen etkilenen organlar dahil, COVID-19’dan önce veya COVID-19’dan edinilen komorbiditelerin varlığını kontrol etmektir. Fizyoterapist, diğer sağlık hizmeti sağlayıcılarından ve hastadan elde edilen bilgilere dayanarak, hastanın özel ihtiyaçları ve rehberlik talebi ile birlikte fizyoterapi için bir endikasyon olup olmadığına karar verir. 

Fizyoterapi endikasyonu olan COVID-19 sonrası hasta

Fizyoterapi endikasyonu almış bu hastalar, azalmış fonksiyonel kapasite ve / veya düşük fiziksel aktivite seviyeleri yaşarlar. Fizyoterapist, günlük yaşam aktivitelerini ve fiziksel işleyişlerini kademeli olarak artırmak için onlara belirli egzersizler için rehberlik ve talimatlar sağlayacak ve yapılan ilerlemeyi izleyecektir. Tehlikeli desatürasyon ve aşırı yük riskini en aza indirmek için:  

  • Hastanın oksijen satürasyonu egzersiz veya fiziksel aktiviteler öncesinde, sırasında ve sonrasında ölçülmelidir (istirahat sırasında alt sınır% 90 ve egzersiz sırasında% 85 olmalıdır)
  • Hastalar sadece ev ortamında, frekans, yoğunluk, zaman / süre ve türle ilgili olarak belirlenmiş eğitim parametreleriyle fiziksel egzersizler yapmalıdır.  

YBÜ kaynaklı zayıflığı (YBÜ-AW) olabilecek ve PICS yaşayan hastalar için öneri, aşırı yük riski yüksek olduğu için onları (doktorları aracılığıyla) bir rehabilitasyon merkezine yönlendirmektir.  

Hastaneden taburcu olduktan veya evde tedaviden 6 hafta sonrası

COVID-19 sonrası hasta fiziksel fonksiyon takibi

Bazı hastanelerde, hastalar taburcu olduktan altı hafta sonra bir tıp uzmanına (örneğin göğüs hastalıkları uzmanı, dahiliye, kardiyolog…) gideceklerdir. Ek akciğer ve kalp fonksiyon değerlendirmesine ve egzersiz testine tabi tutulacaklar. Test sonuçları, mevcut fiziksel işlevi belirleyecektir. 
Bilgiler, fizyoterapistin daha spesifik egzersizler yazmasına ve hastaları ihtiyaçlarına ve hedeflerine göre yönlendirmesine yardımcı olacaktır. Tedavi hedefleri, günlük yaşam aktivitelerini daha da iyileştirmeyi, fiziksel aktivite seviyelerini ve / veya egzersiz kapasitesini artırmayı, örneğin kas gücü ve egzersiz toleransı hedefleyebilir. Mevcut ve yeni veya ayarlanmış tedavi hedeflerini değerlendirmek için aşağıdaki klinik sonuç ölçütlerinin kullanılması önerilir:

  • Hastaya Özgü İşlev Ölçeği (PSFS)
  • Kısa Fiziksel Performans Pili (SPPB)
  • Kavrama gücü (varsa elde tutulan bir dinamometre ile). 
  • Egzersiz öncesinde, sırasında ve sonrasında oksijen satürasyonu (SpO2) ve kalp atış hızı frekansı (HR) ölçümü. 
  • Egzersiz öncesinde, sırasında ve sonrasında Nefes Darlığı ve Yorgunluk için Borg Scale CR10. 
  • Fiziksel aktivite seviyelerini değerlendirmek için pedometre / ivmeölçer. 
  • Egzersiz kapasitesini değerlendirmek için Altı Dakika Yürüme Testi (6MWT).

COVID-19 sonrası hasta fizyoterapiyi hedefliyor

Fizyoterapinin amacı, hastanın fiziksel aktivitesini daha da artırmasını ve egzersiz kapasitesini geliştirmesini sağlamaktır. Kronik akciğer hastalığı olan hastalarda kullanılanlar gibi eğitim ilkelerinin COVID-19 sonrası hastalarda uygulanabileceğini varsaymak makul görünmektedir. Test sonuçları ciddi bir kısıtlama veya risk göstermediğinde, eğitim sıklığı, yoğunluğu, süresi / süresi ve egzersiz türü kademeli olarak artırılabilir. 

Tehlikeli desatürasyon ve aşırı yük riskini en aza indirmek için, oksijen satürasyonu egzersiz öncesinde, sırasında ve sonrasında ölçülmelidir. Hastalar, egzersiz yoğunluğunun arttığı ilk 2 hafta içinde fiziksel aktivite ve egzersiz sırasında herhangi bir desatürasyon belirtisi göstermezse, yoğun SpO2 izleminden daha fazla endike değildir. Egzersiz reçetesi, formüle edilmiş tedavi hedeflerine odaklanmalı, hastanın mevcut fiziksel işlevlerine ve aktivite düzeylerine dayanmalıdır.  

Fizyoterapi alanında belirlenen sınırlamalar çözülemediğinde, hastanın diğer sağlık bakım disiplinlerine sevk edilmesi gerekebilir; bu durumda fizyoterapistin bir sinyal verme işlevi vardır ve her zaman hastanın GP’si ile yakın temas halinde olur. 

Sonuç

Pek çok soru hala cevaplanmamış olsa da, zaman ve deneyim, fizyoterapi alanındaki COVID-19 sonrası hastanın özel ihtiyaçlarını belirlememize yardımcı olacaktır. Royal Dutch Society for Physiotherapy’nin durum açıklaması kesinlikle iyi bir başlangıç ​​noktasıdır. Yerel ve uluslararası fizyoterapi topluluklarınızdaki deneyimleri paylaşmanın önemi, COVID-19 sonrası hasta için yeni anlayışlar ve kişiye özel tedaviler bulmanıza yardımcı olacaktır. 

Poland Sendromu: Aileler ve bireyler için rehber

Merhaba, ben Fizyoterapist Onur Ertuğrul. Poland sendromu canlı doğum başına %0,005 oranında görülüyor. Yani kaba bir hesapla Türkiye’de 4000 Poland sendromuna sahip birey olduğu tahmin edilebilir. SMA veya DMD gibi hastalıklar (Her iki gruptan da Türkiyede 4 bin’er hasta olduğu tahmin ediliyor) gibi hayati fonksiyonları etkilemediği için bu sendroma dair farkındalık düzeyi düşük. Bu sendroma sahip çocuğu olan aileler için Türkçe yeterince kaynak bulunmadığı için sizlere bu rehberi hazırladım. Poland sendromuna sahip bir çok bireyin fizik tedavi ve rehabilitasyon süreçlerini üslendim, uzun yıllar takibini sağladım. Bu rehberde Poland sendromuna dair bilimsel gerçeklerin yanında, kişisel deneyim ve gözlemlerimi paylaşacağım.

Bu arada Poland Sendromuna sahip bireyler ve aileleri için yeni WhatsApp bilgi ve dayanışma grubumuzu kurduk. Bağlantıya tıklayarak katılın, beraber büyüyüp bilgilenelim: https://chat.whatsapp.com/CJvbzrL2jqt1lUr5MMEj2x

Poland Sendromu ilk defa 1841 yılında tanımlanıyor. Bu sendromun en belirgin özelliği, kişide pektoralis majör dediğimiz göğüs kasının bulunmaması. Karşıdan bakıldığında ve dokunarak muayene edildiğinde kişinin göğüs kasının olmadığı tespit edilebilir. Yani fiziksel muayene yeterlidir. Poland sendomu genelde sağ tarafta etkilenim gösterirken, sol tarafı da etkileyebilir. Erkelerde kadınlara göre 3 kat daha fazla görülür. Genetik bir durumdur. Lakin genetik bir durum olması, daha önceki aile bireylerinde görülmesini gerektirmez. Eşey hücrelerinde gerçekleşmiş bir mutasyon sonucu görülür.

Göğüs kasının olmamasının anatomik şeması.

Poland Sendromu Belirtileri:

Göğüs kasının yokluğu veya kısmi eksikliği
Gelişmemiş meme ucu
Koltuk altı kıllarının ve / veya koltuk altı ter bezlerinin olmaması
Etkilenen tarafta kol, parmak deformiteleri, kaslarda güçsüzlük
Kürek kemiğinde açılaşma, kürek kemiği eksikliği
Göğüs kafesinde şekil bozuklukları

Poland sendromunda bu belirtilerin tamamının bir arada bulunması gerekmez.

Bu resimde el gelişimi etkienmiş bir poland sendromu olan birey görüyoruz. Ben gelişim çağındaki fizyoterapinin bu görünümü minimize edeceğini düşünüyorum.

Poland Sendromu için testler ve tanı

Fizik muayene teşhis konması için yeterli olabilir. Yumuşak doku durumunun tespiti için MR istenebilir. Genelde doğum sonrası yapılan muayenede farkedilir. Fakat düşük etkilenimde gözden kaçması muhtemeldir.

Poland Sendromu neden olur?

Poland sendromunun nedeni bilinmemektedir. Araştırmacılar, doğumdan önce gelişim sırasında kan akışının bozulmasından kaynaklanabileceğini öne sürdüler. Bu bozulmanın, embriyonik gelişimin yaklaşık 6. haftasında meydana geldiği ve vücudun her iki tarafındaki subklavyen ve vertebral arterler haline gelecek kan damarlarını etkilediği düşünülmektedir.

Poland sendromu genetik mi? Nesilden nesile geçer mi?

Poland sendromunun çoğu vakası kalıtsal değildir ve ailelerinde hastalık öyküsü olmayan kişilerde ortaya çıkar. Nadiren bu durum ailelerde nesilden nesile geçer.

Poland Sendromu tedavisi ve fizik tedavi

Poland sendromlu birçok kişinin, etkilenen tarafında, kısa ve ince parmaklar, gelişmemiş zayıf bir el görüntüsü olabilir. Bu görünüm her bireyde aynı olmaz. Kimisinde neredeyse farkedilmeyecek kadar tutulum olurken kimisinde parmaklarda kaynaşmış bir görüntü olabilir. Daha ciddi anormallikler elin kullanımıyla ilgili sorunlara neden olabilir. Poland sendromlu bazı kişilerde ön kol kemikleri (radius ve ulna) kısalır, ancak bu kısalmanın ölçülmedikçe tespit edilmesi de zor olabilir.

Gelişmemiş pektoral kasın kol dolaşımını etkilediğine dair fikirler vardır. Benim aldığım bireylerin tamamında baskın el olarak sendromun etkilemediği taraf seçilmişti. Bu da etkilenen taraf elin daha az kullanılması alışkanlığına işaret ediyor. Kemiklerin doğru yönde uzayabilmesi, kuvvetlenebilmesi ve şekillenmesi Wolf kanunu dediğimiz kanuna bağlıdır. Kemiz üzerinde oluşan kuvvetler kemiğin doğal gelişimini sağlar. Bu kuvvetler dış etkenlerin yanında aynı zamanda kasların oluşturduğu iç kuvvetleri de kapsar. İşte bu noktaları bir arada değerlendirdiğimizde fizik tedavinin önemi ortaya çıkıyor. Kaburga mobilizasyonu ile göğüs kafesi üzerinde oluşturulacak kuvvetler göğüs kafesinde oluşması beklenen şekil bozukluklarının engellenmesinde yardımcı olabilir. Eklem mobilizasyonları ile büyüme plakları uyarılabilir ve kemik boylarının normal uzamasi stimüle edilebilir. Egzersiz ile kuvvetlendirilen kaslar tutulan tarafın dolaşımını, bölgeye gelen metabolit miktarını arttırabilir. İyi bir aile eğitimiyle süreç oldukça başarılı yönetilebilir. 8 yıl kadar takip ettiğim hastam dahil olmak üzere tüm hastalarımda yaptığım uygulamalar neticesinde, etkilenen tarafını güçlü ve fonksiyonel bir şekilde kullanabilen, deformite gelişimiden uzak bir rehabilitasyon sürecimiz oldu ve hala devam ediyor.

Burada yazan bilgiler bilimsel yöntemle ispatlanmış değil. Benim kişisel deneyim ve gözlemlerimi içeriyor. Poland sendromlu bir bireyseniz veya Poland sendromlu çocuğunuz varsa, iletişim kısmından sorularınız üzerine danışabilirsiniz.

Uzm. Fzt. Onur Ertuğrul

Poland Sendromu için cerrahi seçenekler

Cerrahi seçenekler, daha çok göğüs bölgesinin estetik görünümünü içermektedir. Vücut simetrisinin sağlanmasını içeren müdahaleler için genelde gelişimin tamamlanması, yani yetişkinlik beklenir. Kas transferi, doku nakli, protez meme kullanımı, dolgu enjeksiyonu gibi seçenekler vardır. Sürecin planlanması içi bir estetik plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı bir hekime danışmak gerekir.

Poland Sendromu ve askerlik

Askerlik muafiyeti açısından poland sendromunu doğrudan işaret eden bir madde veya yönetmelik yoktur. El fonksiyonlarının ve göğüs kafesi problemlerinin iç organları etkilendiği durumlarda askerlikte muafiyet alan poland sendromlu bireyler vardır.

Ücretsiz Evde Fizik Tedavi Hizmeti Alabilir miyim?

Kimler ücretsiz evde fizik tedavi hizmetinden faydalanabilir? Ücretsiz evde fizik tedavi hizmeti için nasıl başvuru yapılır? SGK geçen evde fizik tedavi firması var mı? Evde fizik tedaviyi sigorta karşılar mı? Özel sağlık sigortası ile evde fizik tedavi görebilir miyim? Evde fizik tedavi nasıl yapılır? Bu yazımızda sizinle bu soruların yanıtlarını paylaşacağız.

Viafiz Evde Fizik Tedavi Hizmetleri, evde ÜCRETLİ fizik tedavi hizmeti veren bir ÖZEL bir ağdır. Ücretsiz fizik tedavi hakkındaki sorularınız için lütfen bizi aramayın. bu sayfa sizi sadece bilgilendirmek için hazırlanmıştır.

Evde fizik tedaviyi sigorta (SGK) karşılar mı?

Hayır, maalesef hiçbir evde sağlık hizmeti SGK tarafından karşılanmıyor. Buna evde fizik tedavi hizmeti de dahil. SGK karşılamasa da ücretsiz evde fizik tedavi hizmeti için farklı seçenekler var.

Kimler ücretsiz evde fizik tedavi hizmetinden faydalanabilir?

Yukarıda saydığımız durumlara sahip, hastaneye veya rehabilitasyona gelip gidemeyecek derecede durumu ağır olan kişiler, engelli çocuk ve genç erişkinler ücretsiz olarak evde fizik tedavi hizmetinden faydalanabiliyorlar.

Bunun dışında yaşadığınız ilin veya ilçenin belediyesi maddi durumu iyi olmayan vatandaşlar için bu hizmeti sunuyor olabilir. Türkiye’de bu hizmeti sunan belediyeler genelde 2 haftada 1 seans olarak veriyorlar. Bu seans sayısının hastanız için yeterli olmayacağını hatırlatırız.

İnme, felç gibi doğuştan olmayan, sonradan rahatsızlık geçirmiş YETİŞKİN KİŞİLER sağlık raporları çıkmış olsa bile ücretsiz evde fizik tedavi hizmetinden YARARLANAMAZLAR

Ücretsiz evde fizik tedavi hizmeti için nasıl başvuru yapılır?

İstanbul’da ikamet ediyor ve  yukarıdaki başlıktaki ücretsiz evde fizik tedavi hizmetinden faydalanabilecek kişiler kapsamına girdiğinizi düşünüyorsanız bilgi ve işlemler için yaşadığınız şehrin M.E.B. Rehberlik ve Araştırma merkezine ulaşabilirsiniz.

Yukarıda bahsedilen kişiler kapsamında iseniz, ücretsiz evde fizik tedavi hizmetinden faydalanabilmek için evde fizik tedavi raporu almanız gerekiyor. Evde fizik tedavi raporu nasıl alınır yazımızdan öğrenebilirsiniz.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin maddi durumu yetersiz vatandaşlar için sunduğu evde sağlık hizmetleri hakkındaki detaylara ulaşmak ve başvuruda bulunmak için İBB Evde Sağlık sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Özel sağlık sigortası evde fizik tedavi için geçerli mi?

Özel sağlık sigortanız eğer evde fizik tedavi hizmetleri için geri ödeme sağlıyorsa, tedavinizi özel sağlık sigortanız ile gerçekleştirebilirsiniz. Tamamlayıcı sağlık sigortaları evde fizik tedavi karşılamamaktadır. Detaylı bilgi ve işlemler için lütfen bize ulaşın.

Evde fizik tedavi nasıl yapılır?

Uzman hekim tarafından tanısı konmuş, sağlık durumu stabil olan hasta, fizyoterapist tarafından değerlendirilir ve bu değerlendirmeye göre tedavi programı çizilir. Fizyoterapistin tavsiyesi doğrultusunda, hasta ve yakınlarıyla beraber hastanın haftada kaç seans evde fizik tedavi alacağı belirlenir. Hastaya ve fizyoterapiste uygun randevu tarihleri ayarlanır. Fizyoterapist, hastanın evine elektroterapi cihazı ve uygun ekipmanı ile birlikte gelir. Hastanın kaç seansa gereksinim duyduğu, hastanın durumuna, yaşına ve teşhisine göre deüişiklik gösterir. Daha fazlası için yazımıza gidin: Evde fizik tedavi nasıl yapılır?

Becker Musküler Distrofi (BMD) Nedir? Belirtiler, Teşhis, Tedavi, Yaşam

Becker Musküler Distrofi’de Öncelikli Etkilenen KaslarBecker Musküler Distrofi (yazının devamında BMD diye bahsedilecektir) istemli hareketi sağlayan kasların ilerleyici olarak normal yapılarının bozulmasıyla, fonksiyonlarını yapamayacak hale gelmelerine sebep olan; kasların zamanla kuvvet kaybetmesi ile  karakterize genetik bir kas hastalığıdır. Toplamda 9 çeşit olarak sınıflandırılmış kas distrofisi vardır. BMD bunlardan biridir. Daha önceki yazımızda bu 9 tipten bir diğeri olan duchenne musküler distrofi‘den bahsetmiştik.

Musküler Distrofiye sahip bireyler ve aileleri için yeni WhatsApp bilgi ve dayanışma grubumuzu kurduk. Bağlantıya tıklayarak katılın, beraber büyüyüp bilgilenelim: https://chat.whatsapp.com/JOvIHrtFuQkCdn2VNmKuDO

Becker Musküler Distrofi Neden Olur?

Becker’de yoğunluklu tutulan kaslar

BMD hastalığına sahip bireyde distrofin ismi verilen proteinin üretiminde kısmi sorun vardır. Distrofin proteini kas hücrelerinin yapısının sağlıklı kalmasını sağlayan çok önemli bir proteindir. BMD’li bireylerde distrofin proteini sağlıklı bireylere göre daha kısadır. Bu kısalık BMD’de kişiden kişiye göre değişmekte ve kısalık BMD’li bireyin hastalıktan ne kadar etkilendiğiyle doğru orantılıdır.

Distorfin üretiminden sorumlu bir gen vardır. Bu gen mutasyon sebebiyle veya aileden genetik geçişle aktarılabilir. Bu gen X kromozomu üzerinde bulunur. BMD hastalığının geçişi de X kromozomu üzerinden gerçekleşir. Dişi cinsiyette 2 adet X kromozomu olduğu için bir kromozomda distorfin bozuk olsa bile diğer kromozomdan distorfin sentezi sağlanabilir. Erkekte ise bir adet X kromozomu vardır. Bu kromozomda distorfin problemi varsa birey BMD olur. Bu nedenle BMD erkeklerde görülür. Kadınlarda BMD görülme olasılığı 50 milyonda 1’dir.

BMD, DMD ile oldukça benzer semptomlara sahiptir. Fakat BMD’de kaslar DMD’ye oranla daha iyi çalışır. Klinik seyir BMD’de belirgin şekilde daha iyidir.

Distrofin proteini, kas kasılma kuvvetini, kas hücresinin içinden hücre zarına aktarır. Kas hücresinin merkezini çevreye bağladığı için, distrofin proteini aşırı derecede uzundur. Bir uç kasın iç kısmına, diğer uç hücre zarındaki çeşitli proteinlere bağlanmak için özelleşmiştir. Çubuk bölgesi olarak adlandırılan uzun orta bölüm, spektrin tekrarları adı verilen bir dizi tekrar eden birim tarafından alınır. Proteinin ortasındaki tekrarlanan spektrin birimleri, iki ucun birbirine bağlanmasında önemli bir rol oynar, ancak protein normalden daha azı ile yine de mükemmel şekilde çalışabilir. BMD’ye neden olan mutasyonlar bu tekrar sayısını azaltır ve kas zayıflığına neden olur.

DMD hastalığına sahip bireyde distrofin ismi verilen protein yoktur. Distrofin proteini kas hücrelerinin yapısının sağlıklı kalmasını sağlayan çok önemli bir proteindir. BMD’de ise distrofin proteini kısmen fonksiyonel durumdadır. Yani DMD’de distrofin yokken BMD’de distrofin kusurlu olarak mevcuttur.

DMD mutasyonları neredeyse hiç fonksiyonel distrofin üretilememesine neden olurken, BMD’li insanlar kısmen işlevsel olan distrofin üretir. Becker’li kişilerin kaslarının yapısında distorfin proteininin kısalmış bir formu bulunur. DMD’de hiç distorfin olmaması sebebiyle hızlı ve bütünü kapsayan bir dejenarasyon vardır.

Becker Musküler Distrofi (BDM)’de Yaşam Beklentisi

BMD’si olan çoğu kişi geç yetişkinlik döneminin ortasına kadar yaşamını sürdürür. Hastanın kalp problemleri minimum düzeylerde ise veya tıbbi müdahale ile uygun şekilde kontrol edilirlerse normal veya normale yakın bir hayat sürmesi beklenebilir.

Becker Musküler Distrofi (BDM) Belirtileri Nelerdir?

DMD hastalarında semptomlar 3-5 yaş arasında başlar. BMD’nin başlangıcı ise genellikle 10-11 yaşlarında veya ergenlikte olur. İlerleyiş DMD’den daha yavaş ve daha az öngörülebilirdir. Genel etkilenim ilk olarak kalça kaslarını, pelvik bölgeyi, uyluk ve omuzları etkiler. Yürümeyi öğrenmede geç kalma görülebilir. Zamanla kaslarda zayıflık; ayağa kalkma, hızlı yürüme ve merdiven çıkmada zorluk olabilir. Sık sık düşme, ördeğe benzer şekilde yürüyüş, kas ağrıları ve kramplar gözlemlenir. Kaybedilen kasların yerine yağ ve bağ dokusunun oluşmasından kaynaklı olarak bazı kaslarda büyüme görülebilir. Zeka düzeyinde çok nadiren gerilik görülebilir. Hastalar 30’lu yaşlara kadar yürüyebilirler.

Kalp

Distrofin eksikliği kalp kasında kuvvet kaybına sebep olabilir. Kalpte oluşan hasar ileri yaşlarda hayati tehlike oluşturabilir. Kardiyoloji takibi bu nedenle çok önemlidir.

Solunum

Solunumu sağlayan kaslar ve diyafram ilerleyen yaşlarda zayıflık göstermeye başlayabilir. Bu durum hem nefes alışı hem de verişi etkileyebilir.

Kalp ve solunum etkilenimleri, DMD’li bireylere göre daha ileri yaşlarda belirti gösterir ve daha hafif seyreder.

Karaciğer

BMD’de kas yıkımı kandaki CK yani kreatin kinaz değerini arttırır. Bu değerin artması karaciğer fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir.

BMD Teşhisi Nasıl Konur?

Kandaki CK yani kreatin kinaz değerine bakılır. Kas yıkımında CK kana karışır ve kan değerlerinde ölçülür. BMD hastalarında bu değer yüksektir. CK değerine bakılmasının yanında kas biyopsisi yapılarak kas hücreleri incelenir. Kesin teşhis biyopsi ile konur. Hamile iken CK değerlerine bakılabilir.

BMD’nin Tedavisi

Maalesef ki becker musküler distrofi henüz tam olarak tedavi edilebilen bir rahatsızlık değildir. BMD’ye dair umut veren ciddi çalışmalar vardır. Gen tedavisi, ekson atlama tedavisi, distorfin üzerine yapılan çalışmalar halen sürmektedir.

Fizik tedavi uygulamaları ve steroidler bireyin fiziksel yeterliliğini sürdürebilmek açısından önemlidir.

Becker Musküler Distrofi’de Fizik Tedavi

Fizik tedavide solunum, kalp kapasitesi, esneklik ve kuvvetlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Kas yıkımına bağlı eklem ve kas sertlikleri için germe ve eklem mobilizasyon uygulamaları yapılır. Solunum ve aerobik egzersizleriyle kalp ve akciğer kapasitesi yüksek tutulmaya çalışılır.

BMD ve DMD gibi kas hastalarında kontrolsüz egzersiz yapmanın ciddi olumsuz sonuçları olabilir. Bazı kas kasılma tiplerinin bu hastalarda kas kaybını hızlandırdığı, fayda yerine zarar verdiği bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur. Hareket esnasında bu kasılmaların ortaya çıkması, kas kaybına ve kaybedilen kas yerine yağ ve bağ doku birikmesine sebep oluyor. Ülkemizdeki doktor ve fizyoterapistlerin ciddi bir kısmının bu konuya yeterince hakim olmadıklarını maalesef ki biliyoruz. Bir çok musküler distrofi hastasına yanlış egzersizler veriliyor, yanlış germe uygulamaları yapılıyor. Eğer bu konuda bir şüpheniz varsa iletişim sayfamızdan Whatsapp ile ücretsiz danışabilirsiniz.

Duchenne Musküler Distrofi (DMD, Kas Hastalığı) ve Evde Fizik Tedavi

Duchenne Musküler Distrofi Nedir?

Duchenne Musküler Distrofi (yazının devamında DMD diye bahsedilecektir) kasların ilerleyici olarak normal yapılarının bozulmasıyla, fonksiyonlarını yapamayacak hale gelmelerine sebep olan; kasların zamanla kuvvet kaybetmesi ile karakterize genetik bir kas hastalığıdır. Toplamda 9 çeşit olarak sınıflandırılmış kas distrofisi vardır. DMD bunlardan biridir.

DMD hastalığına sahip bireyde distrofin ismi verilen protein yoktur. Distrofin proteini kas hücrelerinin yapısının sağlıklı kalmasını sağlayan çok önemli bir proteindir.

Bu arada Musküler Distrofiye sahip bireyler ve aileleri için yeni WhatsApp bilgi ve dayanışma grubumuzu kurduk. Bağlantıya tıklayarak katılın, beraber büyüyüp bilgilenelim: https://chat.whatsapp.com/CJvbzrL2jqt1lUr5MMEj2x

Duchenne Musküler Distrofi Neden Olur?

Distorfin üretiminden sorumlu bir gen vardır. Bu gen mutasyon sebebiyle veya aileden genetik geçişle aktarılabilir. Bu gen X kromozomu üzerinde bulunur. DMD hastalığının geçişi de X kromozomu üzerinden gerçekleşir. Dişi cinsiyette 2 adet X kromozomu olduğu için bir kromozomda distorfin bozuk olsa bile diğer kromozomdan distorfin sentezi sağlanabilir. Erkekte ise bir adet X kromozomu vardır. Bu kromozomda distorfin problemi varsa birey DMD olur. Bu nedenle DMD erkeklerde görülür. Kadınlarda DMD görülme olasılığı 50 milyonda 1’dir.

DMD Kas Hastalığının Belirtileri

Hastalık kendini genelde 3 – 5 yaşları arasında göstermeye başlar. Erkek çocuklarında görülür. Nadiren kız çocuklarını da etkileyebilir.

Kas zayıflığı ilk olarak kalça, leğen kemiği çevresi ve omuz kaslarında görülür. Daha sonra kollar, bacaklar ve gövdedeki kaslar etkilenir. Erken ergenlik evresinde kalp ve solunum kasları da bu durumdan etkilenmiş olur.

Okul öncesi çağda çocuk beceriksiz görünür ve sık sık düşebilir. Yerden ve oturmadan ayağa kalkmada, merdiven çıkmada ve koşmada zorlanmalar görülebilir. Okul çağına gelindiğinde parmak ucunda yürüme görüebilir, düşmelerdeki sıklık artabilir. Dengesini sağlamaya çalışan çocuk karnı uzamış ve omuzlarını geriye almış bir görüntü çizer.

DMD haslarında dokuma ve diğer duyularda bir kayıp görülmez. İdrar, dışkı ve cinsel kontrol vardır.

Kalp

Distrofin eksikliği kalp kasında kuvvet kaybına sebep olabilir. Kalpte oluşan hasar hayati tehlike oluşturabilir. Çocuk kardiyolojisi takibi bu nedenle çok önemlidir.

Solunum

Solunumu sağlayan kaslar ve diyafram yaklaşık olarak 10 yaşlarında zayıflık göstermeye başlayabilir. Bu durum hem nefes alışı hem de verişi etkiler. Çocuk nefes darlığı şikayetinde bulunmasa da baş ağrısı, uykululuk hali, konsantrasyon problemi, sık kabus görme solunum kaslarının zayıflığının neticesidir.

DMD Teşhisi Nasıl Konur?

Kandaki CK yani kreatin kinaz değerine bakılır. Kas yıkımında CK kana karışır ve kan değerlerinde ölçülür. DMD hastalarında bu değer yüksektir. CK değerine bakılmasının yanında kas biyopsisi yapılarak kas hücreleri incelenir. Kesin teşhis biyopsi ile konur. Hamile iken CK değerlerine bakılabilir.

DMD’nin Tedavisi

Maalesef ki duchenne musküler distrofi henüz tam olarak tedavi edilebilen bir rahatsızlık değildir. DMD’ye dair umut veren ciddi çalışmalar vardır. Gen tedavisi, ekson atlama tedavisi, distorfin üzerine yapılan çalışmalar halen sürmektedir.

Fizik tedavi uygulamaları ve steroidler bireyin fiziksel yeterliliğini sürdürebilmek açısından önemlidir.

Duchenne Musküler Distrofi’de Fizik Tedavi

Fizik tedavide solunum, kalp kapasitesi, esneklik ve kuvvetlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Kas yıkımına bağlı eklem ve kas sertlikleri için germe ve eklem mobilizasyon uygulamaları yapılır. Solunum ve aerobik egzersizleriyle kalp ve akciğer kapasitesi yüksek tutulmaya çalışılır.

DMD gibi kas hastalarında kontrolsüz egzersiz yapmanın ciddi olumsuz sonuçları olabilir. Bazı kas kasılma tiplerinin bu hastalarda kas kaybını hızlandırdığı, fayda yerine zarar verdiği bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur. Hareket esnasında bu kasılmaların ortaya çıkması, kas kaybına ve kaybedilen kas yerine yağ ve bağ doku birikmesine sebep oluyor. Ülkemizdeki doktor ve fizyoterapistlerin ciddi bir kısmının bu konuya yeterince hakim olmadıklarını maalesef ki biliyoruz. Bir çok musküler distrofi hastasına yanlış egzersizler veriliyor, yanlış germe uygulamaları yapılıyor. Eğer bu konuda bir şüpheniz varsa iletişim sayfamızdan Whatsapp ile danışabilirsiniz.

Donuk Omuz (Adeziv Kapsülit) ve Fizik Tedavi

Donuk omuz veya adeziv kapsülit, yaygın bir omuz ağrısı kaynağıdır. Nüfusun yaklaşık % 2 ila 5’inde görülür ve genellikle 40 ila 60 yaşlarında görülür . Kadınlarda daha sık görülür. Bu durum, en az iki yönde normal omuz hareket açıklığının % 25’inden daha fazla kaybı olarak tanımlanır. Ciddi omuz ağrısı, omuz fonksiyon kaybı ve sonunda sertlik ile sonuçlanan belirgin bir semptom paternine sahiptir. Omuz ağrınızın ve sertliğinizin omuz kapsül iltihabının (kapsülit) ve omuz hareketinizi sınırlayan fibrotik adezyonların bir sonucu olduğu anlamına gelir.

Diyabet, kalp hastalığı, omuz hareketsizliği, tiroit bezinin çok veya az çalışması gibi sağlık koşulları donmuş omuz riskini artırır. Örneğin, şeker hastalarında donmuş omuz görülme sıklığı % 10 ila 40 olabilir. Ameliyat sonrası donmuş omuz görülme potansiyeli yüksektir. Kollarını daha koruyucu ve ameliyat sonrası egzersizlerden kaçınan hastaların donmuş omuz geliştirmeleri daha olası görünmektedir.

Donmuş omuz, omuz eklemi kapsülünüzün küçülmesine ve önemli ölçüde kalınlaşmasına sebebiyet verir. Bu da ağrıya ve sert omuz eklemi kapsülünün azalmasına ve omuz hareketinin azalmasına neden olur. Omuz kapsülünüz omuz ekleminizin etrafındaki en derin yumuşak doku tabakasıdır ve humerusunuzu omuz soketinin içinde tutmada büyük rol oynar. Klinik olarak üç farklı aşaması ve semptomları vardır.

1. Evre: Donma (ağrılı)

Başlangıçta omuz etrafındaki ağır ve ardından ilerleyen hareket aralığı kaybı ile karakterizedir. Bazen artroskopik cerrahi geçirirseniz kapsül renginden dolayı (iltihaplanma ve kanama) kırmızı faz olarak adlandırılır. Bu durum genellikle 3 ila 9 ay arasında sürer. Bu aşamada agresif tedavilerden kaçınılmalıdır.

2. Evre: Donmuş (yapışkan)

İkinci aşamada sertlik hakimdir. Aşama 1’den 2’ye erken ve hızlı geçiş çok acı verici olabilir. Geç faz2 çoğunlukla ağrısız geçer. Ancak sertlik sebebiyle işlevsel olarak kısıtlanmıştır. Artrospik cerrahi geçirirseniz, kapsül renginden dolayı pembe faz olarak adlandırılır. Bu durum genellikle 9 ila 15 ay arasında sürer.

3. Evre: Çözülme

Bu son aşamada, kademeli bir hareket aralığı geri dönüşü alınır. Artroskopik cerrahi geçirirseniz,kapsül renginden dolayı beyaz faz olarak adlandırılır. Bu durum genellikle 15 ila 24 ay sürebilir.

Yaygın semptomlar şunlardır:

  • Omuz yüksekliğinin üstüne ulaşamama
  • Top atamama
  • Bir şeye hızlıca ulaşamama
  • Sırtınızın arkasına ulaşamama (örn. sütyen ya da paça gömlek)
  • Yanınıza ve arkanıza uzanamama (örn. emniyet kemeri için erişim)
  • Pozisyona bağlı yan yatarak uyuyamama

Donmuş omuz genellikle yanlış teşhis edilir veya deneyimsiz omuz uygulayıcıları tarafından rotator manşet yaralanması ile karıştırılır. Doğru tanı koymak önemlidir. Tedavi planınız ve iyileşme süreniz, omuz artriti veya rotator manşet yırtılması gibi diğer omuz koşullarına göre büyük ölçüde değişecektir.

Donuk Omuz (Adeziv Kapsülit) Tedavisi

Donuk omuz hastalarına genelde ağrılı germe uygulayarak omuz eklemini açmaya çalışma gibi bir yanlış uygulamaya gidilir. Bu uygulama kişinin omzundaki iltihabı arttırır. Bununla beraber ağrıda artış ve iyileşmede gecikme görülür. Doğru uygulama şekli iltihabın kontrol altına alınması ve yangı artırılmadan manuel terapi yöntemleriyle eklemdeki yapışıkların açılması yönünde olmalıdır. Arkasından kuvvetlendirme egzersizleriyle omuz kasları kuvvetlendirmelidir. Doğru değerlendirme neticesinde doğru sıralama ile yapılmayan uygulamalar sizi cerrahiye gitmek zorunda bırakabilir.

 

SMA (Spinal Müsküler Atrofi) ve Evde Fizik Tedavi

SMA Nedir?

Spinal müsküler atrofi (SMA), düşük kas tonusuna (hipotoni) ve ilerleyici kas güçsüzlüğüne ve kaybı neden olan yaygın, genetik bir nöromüsküler hastalıktır. Omurilikte yer alan ve kaslara emir vermekle yükümlü olan bazı hücrelerin bozukluğu sebebi ile ortaya çıkar. Bu hücrelerin görevi beyinden gelen hareket emirlerini kaslara iletmektir. Kaslar hareket emirlerini alamadıklarında çalışamazlar ve zayıflarlar. Yürümek, yemek ve nefes almak dahil tüm motor beceriler bu hastalıktan etkilenebilir. SMA’lı kişilerde omuriliğin büyük motor sinirleri anormaldir. Zira SMN1 geni eksik veya değişiktir.

SMA bebeklerde en çok görülen ölüm nedenlerinden biridir. Doğan her 10.000 bebekten birini etkilemektedir. Birçok insan SMN1 geninin 2 kopyasına sahiptir. Genin 1 hatalı kopyasına ve genin 1 çalışan kopyasına sahip olanlara taşıyıcı denir. Taşıyıcılar SMA’ya sahip değildir, ancak hatalı geni çocuklarına aktarır. SMA’ya neden olan mutasyon gen tanımlandığından ötürü, basit bir kan testi yapılarak kişinin SMA taşıyıcısı olduğu veya olmadığı kolaylıkla anlaşılabilir. Ebeveynlerin herhangi birinde semptomların hiçbiri görülmediği için, SMA’nın öngörülmesini ve önlenebilir tedbirlerin uygulanmasını zorlaştıran şey budur. Çoğu insan SMA’lı bir çocuğu olana kadar taşıyıcı olduklarını bilmemektedir.

Spinal Musküler Atrofi (SMA)’nın genetik geçişi.

Klinik olarak dört farklı tipte ve şiddette SMA hastalığı vardır. Bunlar hareket etme becerilerine, farklı yaşlarda başlamalarına ve fonksiyonlarına göre 4 farklı fenotipte ortaya çıkar.

SMA Tipleri:

SMA Tip I: 6 aydan daha küçük bebeklerde görülür. Hastalığın en ağır tipidir. Bebekler bağımsız bir şekilde duramazlar ve başlarını kontrol edemezler.

SMA Tip II:  7-18 aylık bebeklerde gelişir. Tip I’ den daha az şiddetlidir ve çoğu bebek erişkinliğe kadar yaşar. Bağımsız bir şekilde oturabilirler, başlarını kontrol edebilirler. Ancak tek başlarına yürüyemezler ve yatma pozisyonundan, oturma pozisyonuna gelemezler.

SMA Tip III: 18 aylıktan sonra ortaya çıkar ve çocukları en az şiddette etkileyen tiptir. Çocuklar kendi başlarına ayakta durup, yürüyebilirler. 3 yaşından önce yakalananlara Tip IIIA, 3 yaşından sonra yakalananlara Tip IIIB denir.

SMA Tip IV: Yetişkinlik döneminde ortaya çıkan bu tip, hafif problemlerle seyreder. Çoğunlukla hastaların kollarında ve bacaklarında güçsüzlük ve kas küçülmesi vardır.

Tanı için prenatal tarama veya gen paneli araştırması veya kas biyopsisi ile konulabilir. Erken evrelerde, belirsizlik ve kas zayıflığı gibi semptomlardan ötürü teşhis şüphesi olabilir. Kan testi ile bakılan kreatin kinaz (CK) yüksek seviyelerde olması, kas bozukluğunun göstergesidir.

SMA Etkileri

  • Hipotoni (kas tonunda düşüklük)
  • Anormal refleksler
  • Kas fasikülasyonu (istemsiz kas kasılması)
  • Skolyoz (omurganın eğriliği)
  • Nefes alma ve öksürme zorluğu
  • Yutma zorluğu
  • Solunum yolu enfeksiyonu riskinde artış

 

SMA Hastalarında Evde Fizik Tedavi

Fizyoerapistler, SMA’lı çocukların kas kuvvetini ve hareket kabiliyetlerini mümkün olan en yüksek seviyede çalışmalarına ve geliştirmelerine yardımcı olur. Çocuğun duruşunu, kas gücünü, yürüme, eklem hareketini, solunum fonksiyonunu ve yaşam kalitesini içeren motor aktiviteleri incelemeyi içeren kapsamlı bir değerlendirme yapacaktır. Gereksinimlerinize bağlı olarak tedavisi aşağıdakilere odaklanacaktır:

  • Eklem hareket açıklığının iyileştirilmesi,
  • Yumuşak doku kısalmasını önleme
  • Yatma, oturma ve ayakta durma duruşunun iyileştirilmesi
  • Solunum fonksiyonunu maksimize etmek
  • Kas kaybını geciktirmek için kas gücünü korumak.
  • Yaşam kalitesini arttırmak

SMA’lı çocukların mümkün olan en yüksek düzeyde bağımsız yaşam ve hareketlilik seviyesine ulaşmalarını sağlamak ve komplikasyonların gelişmesini önlemek veya geciktirmek için tedavi önemlidir.

Terapatik Egzersizler ve Kuvvet Eğitimi: Fizyoterapistler, SMA’lı çocukların hareketliliği geliştirmelerine ve sürdürmelerine ve kontraktürlerin ilerlemesini ve solunum yetmezliğini önlemeye veya yavaşlatmaya yardımcı olmak için farklı terapötik egzersizler kullanır. Terapötik egzersizler, belirli çocuk için uygun seviyelerde güçlendirme ve aerobik içerebilir.

Güçlendirme Egzersizleri: Fizyoterapistler, çocuğunuzun kas gücündeki bozulmayı yavaşlatmasına yardımcı olabilir ve çocuğunuzun yürüme kabiliyetini uzatabilir. Fizyoterapistler, SMA’lı çocukları aktif ve hareketli tutmak için güçlendirme egzersizleri tasarlar.

Gelişim Becerilerinin Geliştirilmesi: Fizyoterapistler, çocuğunuzun gelişecek gelişim becerilerini öğrenmesine yardımcı olacak stratejiler geliştirecektir:

  • Baş ve gövde kontrolü
  • Yuvarlanma ve emekleme gibi zemin hareketliliği
  • Ayağa kalkmak gibi pozisyonların değiştirilmesi
  • Oturma, ayakta durma ve yürüme gibi dik pozisyonları ve becerileri öğrenme

Daimi Programlar: Yürüyemeyen çocuklar için ayakta durma programları kas esnekliğini ve uzunluğunu korumak, kontraktürleri önlemek, kas-iskelet gelişimini teşvik etmek ve kemik-mineral yoğunluğu kaybını önlemek için kullanılır. Fizyoterapistler, uygun şekilde evde veya okulda kullanılacak ayakta durma programları tasarlayabilir.

Skolyoz ve İskelet Deformitelerinin Yönetimi: Fizyoterapistler, hareketi iyileştirmek ve her zaman sağlıklı konumlandırmayı sürdürmek için özel programlar tasarlayarak skolyoz ve iskelet deformitelerinin önlenmesine veya azaltılmasına yardımcı olabilir. Gerektiğinde her bir çocuğun güvenliğini ve sağlığını güvence altına almak için tekerlekli sandalye modifikasyonları ve desteklerin kullanılması önerilecektir. Bir çocuk skolyoz veya diğer eklem deformasyonları için ameliyat gerektiriyorsa, yoğun preoperatif ve postoperatif fizik tedavi solunum yolu komplikasyonlarını ve güç veya fonksiyon kaybını önlemeye yardımcı olabilir.

Yardımcı Cihazlar . SMA’lı çocukların birçoğu, hastalığın seyri sırasında ve özellikle de ameliyat sonrasında bir noktada işlevlerini sürdürmelerine yardımcı olmak için adaptif veya yardımcı cihazlar gerektirir. Yardımcı cihaz türleri, çocuğu beslemek veya oynamak için konumlandıranlardan motorlu tekerlekli sandalyelere kadar uzanır.

Evde fizik tedavi ve rehabilitasyon görülmesi SMA’lı bireyler için önemli bir seçenektir. Yutma zorlukları, PEG ile beslenme, akciğer problemlerine yatkınlık, hijyen gibi bir çok etmen sebebi ile evde fizik tedavi görülmesi tedavi opsiyonlarına alınmalıdır. RAM raporuna sahip iseniz raporunuz dahilinde ücretsiz de evde fizik tedavi hizmeti görebilirsiniz.

Her ne kadar sadece İstanbul’da hizmet versek de Türkiye’nin her yerinden bizi arayarak hastanız için bize danışabilirsiniz.

Evde Fizik Tedavi Hareketleri

Bu yazımızda size bazı evde fizik tedavi hareketleri göstereceğiz. Evde fizik tedavi egzersizleri sağlığınız açısından fizyoterapistiniz tarafından belirlenmelidir. Doğru egzersizin çalışılmaması veya yanlış egzersiz seçimi hastanızı fiziksel durumunu geriye götürebilir. Rasgele yapılan egzersiz seçimi spastisitesi olan bir hastanın kasılmalarını arttırabilir, ortopedik bir hastanın ağrılarını dayanılmaz seviyeler çıkarabilir, serebral palsili bir çocuğun motor gelişimde geri kalmasını hızlandırabilir. Lütfen bunun bilincinde olarak hareket edin.

 

Bacak karına germe egzersizi. Bacağınızı karnınıza doğru çekin ve 30 saniye tutun. Bu egzersizi 3 set tekrarlayın.

 

Sırt ekstansiyonu egzersizi. Dirseklerinizin üzerine sırtınızı ve boynunuzu kaldırarak doğrulun.10 saniye bekleyin ve yüz üstü yatın. 10 tekrarlı yapabilirsiniz.

 

Hamstring germe egzersizi. Fotoğraftaki pozisyondayken, ellerini bacağınızda sürüyerek ayak bileğinize ulaşmaya çalışın. Son noktaya geldiğinizde 30 saniye bekleyin ve yavaşça geri eski pozisyonunuza gelin. 3-4 tekrarlı yapabilirsiniz.

 

Pelvik tilt egzersizi. Adım 1: Öne tilt- Kalçalarınızı ve kalçanızı mindere bastırarak, karnınızı olabildiğince yüksek tutun (alt sırtınızı). Beş ila on saniye bekleyin, sonra gevşeyin. Adım 2: Arkaya tilt- Karın kaslarınızı sıkılaştırarak ve pelvis kemiğinizi hafifçe bükerek zemine karşı sırtınızı düzleştirin. Beş ila on saniye bekleyin, sonra gevşeyin. 10 tekrarlı yapabilirsiniz.

 

Piriformis gevşetme. Bir bileğinizi diğer ayağınızın dizinin biraz yukarısına koyun. Alttaki bacağı iki elinizin yardımıyla karnınıza doğru çekin. 30 saniye tutun. 3-4 tekrarlı ve çift taraflı olarak yapabilirsiniz.

 

Bebek pozu hareketi. Dizüstü pozisyondan fotoğraftaki konuma gelin. Alnınız yerde olsun. 30 saniye durun. Sonra dizüstü pozisyona tekrar gelin. 3-4 tekrarlı yapabilirsiniz.

 

Kedi – deve egzersizi. Sırt kaslarınızı nefes alarak fotoğraftaki pozisyona getirin.

 

Kedi – deve egzersizi. Bir önceki fotoğraftaki pozisyondan nefes vererek bu fotoğraftaki kedi pozisyonuna gelin. 10-20 tekrarlı yapabilirsiniz.